Kelimenin Işığında Bir Dönem: Mehmet Görmez ve Diyanet’in Edebi Hikâyesi
Kelimeler, insanın evrenle kurduğu en eski köprülerdir. Her cümle bir geçittir; her hikâye, insanın kendine tuttuğu bir aynadır. Edebiyat, yalnızca duyguların değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın da taşıyıcısıdır. Bu nedenle bir dönemi, bir kişiyi ya da bir kurumu anlamak istiyorsak, önce o dönemin kelimelerine kulak vermemiz gerekir. İşte Mehmet Görmez’in Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığı yıllar (2010-2017), hem kelimelerin hem de inancın gücünü yeniden tanımlayan bir dönemin hikâyesidir.
Edebi Bir Bakışla Bir Dönemin Çözülüşü
Bir roman düşünün… Başkahraman, kalabalık bir toplumun vicdanını temsil ediyor. Onun her konuşması, her kararı, toplumun derinliklerine inen yankılar yaratıyor. Mehmet Görmez’in görev süresi, böyle bir romanın uzun bir bölümü gibidir. Diyanet, bu hikâyede yalnızca bir kurum değil; bir anlatıcı, bir bilinçtir.
Edebiyatın temelinde bulunan “anlam arayışı”, Görmez döneminde dinin kamusal söylemde kazandığı yeni boyutları anımsatır. O, kelimenin hem kutsallığını hem de sorumluluğunu taşımıştır. Çünkü bir din adamı için kelime, yalnızca bir araç değil, bir ibadettir. Her vaaz bir metin, her hutbe bir şiir gibi işlenmiştir. Bu yönüyle Görmez dönemi, dinin edebi bir dille yeniden kurulduğu bir çağın yansımasıdır.
Sözün Gücü: Dini Söylemden Edebi Anlama
Edebiyat, gerçeği değil, hakikati anlatır. Bu fark, Mehmet Görmez’in görev yıllarını anlamanın anahtarıdır. 2010-2017 yılları arasında görev yapan Görmez, dinin kelimelerle kurduğu bağı güçlendirmiştir. Onun hutbelerinde kullandığı ifadeler, sık sık metaforlarla, sembollerle ve ahlaki temalarla örülüdür.
Tıpkı bir divan şairi gibi, anlamın katmanlarını kelime oyunlarıyla derinleştirir. “İnsan olmak”, “adalet”, “emanet” gibi kavramlar sadece dinî değil, aynı zamanda edebi bir söylemin parçaları haline gelir. Görmez’in dilinde bu kavramlar, tıpkı Yunus Emre’nin şiirlerinde olduğu gibi, hem ruhu hem de toplumu onarma gayreti taşır.
Toplumsal Romanın Karakterleri: Kadın, Erkek ve İnanç
Bir edebiyatçı gözüyle bakıldığında, Görmez dönemi toplumsal cinsiyetin edebi temalarıyla da örülüdür. Kadın figürü, ilişkisel derinliğiyle, erkek ise yapısal sorumluluğuyla hikâyenin iki kutbunu temsil eder. Kadın, tıpkı bir romanın duygusal merkezinde yer alan karakter gibi, toplumun vicdanını sembolize eder. Erkek ise, düzenin ve yapının temsilcisidir.
Bu karşıtlık, Türk edebiyatının da köklü bir motifidir. Halide Edib’in romanlarında olduğu gibi, kadının merhametiyle erkeğin adaleti arasında kurulan denge, Görmez’in dini söylemlerinde de yankılanır. Toplum, tıpkı bir hikâye örgüsü gibi bu iki karakterin etkileşimiyle ilerler.
Metinlerarası Bir Okuma: Diyanet’in Edebi Temsili
Bir edebi eleştiri olarak baktığımızda, Diyanet kurumu bu dönemde bir “metin” gibi okunabilir. Her fetva, bir paragraf; her açıklama, bir alt başlıktır. Görmez’in liderliğiyle bu metin, daha kapsayıcı bir anlatı kazanmıştır. Özellikle uluslararası diyaloglara ve kültürel temsile verilen önem, bu metni yerelden evrensele taşır.
Edebiyat nasıl sınır tanımazsa, Görmez’in dini yaklaşımı da sınırları aşan bir bilinç taşımıştır. Bu yüzden onun dönemini yalnızca bir görev süresi olarak değil, bir anlatı biçimi olarak değerlendirmek gerekir.
Bir Dönemin Edebi Hafızası
Mehmet Görmez, tam yedi yıl boyunca Diyanet İşleri Başkanlığı yapmıştır. Ancak bu yedi yıl, yalnızca takvimde değil, kelimelerin hafızasında da yer etmiştir. Onun döneminde din, hem anlatının öznesi hem de eleştirisinin nesnesi olmuştur. Hutbeler birer metin, konuşmalar birer karakter çözümlemesi gibidir.
Bu süreçte toplumsal bilinç, edebi bir üslupla yeniden şekillenmiştir. Görmez’in söylemlerinde sıkça rastlanan “insanın onuru”, “ilmin hikmeti”, “adaletin estetiği” gibi kavramlar, dini dilin edebi boyutlarını öne çıkarmıştır.
Her cümle bir dua, her kavram bir metafor olmuş; kelimeler, toplumun ruhuna dokunan birer anlam aracına dönüşmüştür.
Sonuç: Yedi Yılın Şiiri ve Okura Davet
Mehmet Görmez’in 2010-2017 yılları arasındaki başkanlık dönemi, edebiyatın dönüştürücü gücüyle okunabilecek bir “anlatı dönemi”dir. Bu yedi yıl, dini söylemin yalnızca nasihat değil, aynı zamanda estetik bir ifade biçimi olarak da nasıl şekillendiğini gösterir.
Bir edebiyatçı olarak bu dönemi okurken, kelimelerin gücünü, sembollerin sessizliğini ve toplumun ortak hikâyesini görmek mümkündür. Çünkü her çağ, kendi dilinde yeniden yazılır.
Sevgili okur, şimdi sözü sana bırakıyorum:
Bu dönemi sen hangi edebi temalarla, hangi karakterlerle, hangi kelimelerle anlatırdın?
Yorumlarda kendi çağrışımlarını paylaş — çünkü her yorum, bu hikâyenin yeni bir satırıdır.