Bir hikâye anlatmak istiyorum. Tarihin tozlu sayfalarından, ama bugünün kalbine dokunan bir hikâye… Belki bir dedenin gözyaşında, belki bir annenin duasında yaşamaya devam eden bir hikâye: 93 Harbi. Bu yazıda, yalnızca savaşın değil, insanın; yalnızca kaybın değil, direnişin hikâyesini okuyacaksınız.
93 Harbi Anlamı Nedir?
93 Harbi, yani 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, sadece iki imparatorluğun çatışması değildi. Aynı zamanda Anadolu’nun, Balkanlar’ın, Kafkasya’nın ve binlerce insanın kaderini değiştiren bir kırılmaydı. Takvimler 1877’yi gösterdiğinde, Osmanlı İmparatorluğu zayıflamış, sınırlarında fırtınalar kopuyordu. Bu savaş, halkın dilinde “doksan üç” diye anıldı, çünkü hicrî 1293 yılına denk geliyordu.
Ancak bu tarih yalnızca bir rakam değildi; yüreklerde açılmış bir yaraydı. Çünkü 93 Harbi, sadece cephede değil, köylerde, evlerde, kalplerde de yaşandı.
Bir Köy, İki Ruh: Ali ve Zeynep’in Hikâyesi
Ali, genç bir subaydı. Soğuk Kars sabahlarında atına binerken, gözlerinde kararlılığın yanı sıra, derin bir endişe vardı. Onun için savaş, bir görevdi. “Vatan elden giderse, insan da gider,” derdi.
Zeynep ise köyde kalan genç bir öğretmendi. Her sabah, çocuklara okumayı öğretirken dualar ederdi: “Bir gün barışın ne olduğunu kitaplardan değil, hayattan öğreneceksiniz.”
Ali stratejik düşünürdü; planlar yapar, haritalar çizerdi. Zeynep ise yüreğiyle hareket ederdi; insanları bir arada tutan görünmez bağları örerdi. Biri aklın, diğeri kalbin temsilcisiydi. Ama her ikisi de aynı duyguyu taşıyordu: korku ve umut.
Savaşın Gölgesinde Umut
93 Harbi’nin soğuk kışında, Osmanlı ordusu kuzeyde Rus ilerleyişine direniyordu. Cephede mühimmat az, yiyecek kıttı. Ali, askerlerini motive etmek için yazdığı mektuplarda Zeynep’in adını anardı. “Zeynep, biz burada karın içinde umut arıyoruz. Sen orada, çocuklara geleceği öğret.”
Zeynep ise her akşam soba başında köy kadınlarını toplar, haberleri anlatır, yaralı askerlerin annelerine destek olurdu. Erkekler savaşırken, kadınlar da evde başka bir cephede mücadele veriyordu: sabır ve dayanışma cephesi.
Savaşın anlamı, Zeynep için kaybetmemekti. İnsanlığı, sevgiyi, umudu kaybetmemek…
Ali içinse savaş, direnmekti. Toprağı, bayrağı, namusu savunmak…
İkisi farklı yollardan aynı yüreğe yürüyordu.
93 Harbi’nin Ardında Kalanlar
Tarih kitapları savaşın sonucunu yazar: Osmanlı yenildi, topraklar kaybedildi. Ancak tarih her zaman kalplerin hikâyesini yazmaz. O savaşta, milyonlarca insan göç etti. Kars’tan, Ardahan’dan, Batum’dan, Balkanlardan binlerce aile yollara düştü.
Ve o yolculuklar, Anadolu’nun kalbine yeni hikâyeler kazıdı.
Zeynep’in köyüne de göçmenler geldi. Aç, yorgun, korku dolu yüzlerle…
Zeynep hepsine kucak açtı. “Bu toprakta herkesin bir yeri var,” derdi.
Ali ise yıllar sonra geri döndü, ama o artık aynı adam değildi. Gözlerinde savaşın soğukluğu, kalbinde Zeynep’in sıcaklığı vardı.
93 Harbi, ikisini de değiştirmişti. Fakat birini stratejik düşünmeye, diğerini insan kalmaya iten bu savaş, onların hikâyesinde anlamını buldu.
93 Harbi’nin Gerçek Anlamı
Peki, 93 Harbi anlamı nedir?
Yalnızca kaybedilen toprakların değil, kazanılan insanlığın hikâyesidir.
Bir milletin “yenilgi”yi bile onurla taşımasının, kadınların “dayanışmayı” yüceltmesinin, erkeklerin “sorumluluk” bilincinin sembolüdür.
O yüzden 93 Harbi, sadece bir tarih değil; bir ruh halidir.
Soğuk Kafkas gecelerinde donan askerlerin cesareti, yanan köylerin küllerinden doğan yeni hayatların sıcaklığıdır.
Zeynep’in gözyaşı kadar gerçek, Ali’nin direnci kadar gururludur.
Bir Tarih, Bin Hikâye
Tarihler değişir, savaşlar biter, ama insanların birbirine tutunma biçimi hiç değişmez.
93 Harbi, bize sadece geçmişi anlatmaz; bugün de birlikte direnmenin değerini hatırlatır.
Belki bu yüzden her yeni zorlukta, o eski hikâyeler yeniden doğar.
Belki de her Zeynep ve her Ali, bir kez daha o soğuk kıştan geçer ama asla pes etmez.
Peki siz olsaydınız, savaşın ortasında hangi cephede olurdunuz? Kılıcın mı, yoksa kalbin mi tarafında?